ORTAKÖY HALK EDEBİYATI ÜRÜNLERİ
İSLİ MAĞRA
isli mağara efsanesi ,Çorum yolu kıblesi yamaç sarp kayalık için
anlatılmaktadır. Bu isli mağara çeşitli soygunculara barınak
olmuştur. Soyguncular yolcuları soyup, paralarını alıp o isli
mağaraya giderlermiş. Mekanlarıymış orası. Bir gün yakın köyün
insanları “bu zalimleri gözleyelim ve onları öldürelim”
demişler.silah bulmuşlar ve onlara pusu kurmuşlar. Soygunculardan
ikisini öldürmüşler. Birisi kaçmış, kaçan çok merhametli birisiymiş.
Aldıkları paraları ve ziynet eşyalarını fakirlere dağıtmış.
Merhametli haydut yaptıklarına çok pişman olmuş.
İNCESU KÖYÜ VE DEVECİKKALE ESANESİ
İncesu köyü denilen yer çok büyük kayalıktır.orada çok büyük ve sarp
bir kanyon vardır.İncesu denilen köyü haydutlar yağma etmişler.
Köyde ellerine geçen her şeyi alıp kaçarlar. Karahacip köyü yoluna
doğru giderler. Ogün incesu kanyonunda kayaların zirvesinde HZ.Ali
efendimiz çadır kurmuş. Onun mekanı zirve imiş. Köylüler ince suyun
talan edildiğini Hz.Ali’ye haber vermişler. Hazreti ali haydutların
devecik kale denilen yerin önünde ,Karahacip köyü yolunda görmüş.
Devecik kale ile İncesu kalyonunun arasındaki mesafe en az on
kilometredir. Hazreti ali on beş- yirmi ton ağırlığındaki bir taşı o
zalim haydutlara atar. Haydutları helak edip öldürür.
halen hazreti alinin el ayasının ve parmaklarının izi o taşın
üzerinde durmaktadır.
YUSUFÇUK KUŞU
Zamanın birinde bir ana ile bir oğlu varmış. Babaları yokmuş. Ana oğul
mutlu bir şekilde yaşayıp gidiyrlarmış. Anası oğlu Yusuf ‘u çok
severmiş bir dediğini iki etmezmiş.Yusuf bir kızı sever ama kız bir başkasıyla evlenir. Yusuf günden güne
erir.
Bir gün anası süt pişirir. Yusuf eve gelir, ağzını bıçak açmaz.
Anasıda yusufun bu haline çok üzülmekte ama elinden birşey
gelmemektedir. Bir tasa süt doldorur ve “Yusuf süt iç” der. Yusuf
pencere kenarındadır ve kendisini buradan atar ama yere
düşmez, kuş olur uçar gider. Anasıda feryad eder ve pencereden
oğlunu arkasından atlar ve oda kuş olur uçar gider. O günden bu güne
kadar anası elindeki süt tasıyla Yusufunu arar “Yusuf süt iç”
diyerek sesini ona duyurmaya çalışır.
KIZ UÇAN KAYA EFSANESİ
Ortaköy’de o vakitlerde zengin bir ağa varmış. O ağanın bir güzel
kızı varmış. O kız güzellikte dillere destan olmuş. Ortaköyde
fakir fakat çok yakışıklı bir delikanlı varmış. Bu delikanlının o
zengin ağanın kızına gönlü düşmüş. Bir gün fakir delikanlı anasını
ağanın kızına dünür göndermiş. Delikanlı ağanın kapısını çalmış, ağa
o fakir anayı kapısından kovmuş. Tabiki delikanlı üzülmüş.
Delikanlı, kıza bir aracı bulup haber göndermiş. Kıza kaçmayı
teklif etmiş kız kabul etmiş. Nihayet , kız uçan kayaya
tırmanmışlar. Gecenin karanlığında o zalim kayayı görmemişler.
Zavallı kız taştan düşüp ölmüş. Kaya şimdiki Çorum yolu üzerinde ve
kan rengindedir. O güm bu gün o kayanın adı hala kız uçan kaya diye
söylenmektedir.
HİKAYELER
MAKBULE İLE HURİŞET
Bir evvellerden Makbule ile Hurişet varmış. Hurişet kervanlardan
geliyormuş, Makbule'de yayladaymış. Susamış, öğlenin sıcağında . “bir su veririmisin?” demiş. O
kızda bir ayran çalkamış vermiş. Kız da güzel
mi güzelmiş. Gözü dönmüş oğlanın. Sonra birdahaki gelişinde oğlanda ona,
kız da ona vurulmuş. Orda bi cazı kadın varmış. Demişki “senin
kızını kaçıracaklar, al buradan git”demiş. Sonâdan kız bir mektup yazmış,
ocağın dışının altına koymuş. Oradan gitmişler,sonra bir çoban orda
görmüşümüş onu. Ordanda geri oğlan gelmişki yok. Çobana sormuş:
Sel gibi akıyo gözümün yaşı
Hasretlik belası galdırır başı
Sakla emaneti ocağı başı
Gözüm bağlı uğratdılar yollara
Demiş geçmiş.
Aman çoban ben o yari ararım
Bana mukaddesi varmı sorarım
Gettiği yerleri haber alırım
Söyle çoban nereye gitti.
İsmail şehridir senin sorduğun
Makbule dilindir senin sevdiğin
Erimiş etleri, galmış kemiği
Aman çoban ben o yari ararım.
Geçmiş getmiş. Üç gız görmüş yolda giderkene. O da bek güzelmiş. Ona
demişki:
Sakın incinmeyin nazlı bacılar
Kenardan geçeyim yol sizin olsun
Demeyinki sizi görmek istiyor.
Suyunu içeyim yol sizin olsun.
Demiş geçmiş. Ordan geçmiş. Bir şefer daha atlamış. Oraya varmış ki
bir davul çalınıyor iyice. Ordan bir kocakarı görmüş onu. Bu davul kime
demiş. İşte Makbule’ye filancanıngızına demiş. Ondan sonra orda hemen
ağlamış. Atına binmiş oraya düğüne gitmiş. Aynı düğüncü gibi onlara
gitmiş düğünü etmiş. Kızda onu görüncük saçından tel vermiş. Bir de
yüzüne sürünce o oğlan damat girince bayılmış. Kız kaçmış gitmiş.
Ata bimişler gelmişler yolda yorulmuş bir ağaca bağlamış atını.
Kızın dizine oğlan yatmış. Yamaçla bakmışki geliyo atlılar şöyle
ağlamış. Pıtır pıtır dökünce “ o ne Makbule” demiş. “Yağmır mı
yağıyo?” “yok” demiş “geliyorlar” demiş. Sonra hemen ordaki ağacın
kovuğuna ikisi girmişler. Atlılar gelince hemen çeker çekmez birini
öldürmüş. Sonra ordan, bura dede tekke diye bırakmış gitmişler.
Onlarda ordan çıkmışlar köylerine gelmişler. Kırk gece kırk günüz
düğün etmişler. Muratlarına ermişler.
Hurişet’in türküsü şöyledir:
Sakın incinmeyin nazlı bacılar
Kenardan geçeyim yol sizin olsun
Demeyinki sizi görmek istiyor.
Suyunu içeyim yol sizin olsun.
İsmail şehridir senin sorduğun
Makbule dilindir senin sevdiğin
Erimiş etleri, galmış kemiği
Yol verin geçeyim dumanlı dağlar
Bir su ver içeyim sevgilim ağlar
Ataşı gararmış külü dökülmüş
Dumanı çekilmiş yari getirmiş
Yarsiz yayların dadı çekilmiş
Söyle çoban söyle nereye gitti
Buradahi güzel nereye gitti
İsmail şehridir senin sorduğun
Makbule dilinde senin sevdiğin
Erimiş etleri, galmış kemiği
Söyle çoban söyle nereye gitti
Ağmezdim sana gaşımı
Dertlere saldım başımı
Mevlam onarsın işini
Hanım alamam ben seni
Cazı garı geldi bize buyurdu
Beş gardaşın beşi bunu buyurdu
Beni Hurişet yarimden ayırdı
Gözüm bağlı uğrattılar yollara
GAVUR GIZI
Birileri yaylaya çıkmış. Bir güzel kızları varmış. Bir delikanlı çıkıp
ordan geçerken bir ayran istemiş. Oda çalkamış vermiş. Çok
güzelmiş kızda ona aşık olmuş. Biri gavurmuş biri ermeni hani. İkisi
birbirne aşık olmuş. Öyle hikayeler yakmışlar, türkü söylemişler.
İstanbul’dan aldım büyük fermenı
Gız gomadın dizlerimde dermenı
Anan keşiş olsa baban ermanı
Gavır gızı dönmezmisin dinime
Yürü güzel yürü yolun olayım
Çimenli bahçende gülün olayım
Sen gelin olursan yarin olayım
Gavır gızı dönmezmisin dinime
Ben giderken ekinleri göyüdü
Görünüyo babamgilin söğüdü
Gırılmışmı ermanının yiğidi
Gavır gızı dönmezmisin dinime
Ondan sonra gavır gızını ermanıya vermişler. Gırk gece gırk günüz
düğün etmişler. Mıratlarına ermişler.
TİLKİ
İki adam varmış. Biri “haydi heri şu tarafa doğru bi gezmeye gidek,
bozyere doğru” demiş. Gide gide gitmişler, hıntı kesilmiş, aç.
Demişki “arkadaş sen şu sokağa git, ben de bu sokağa gideyim” demiş.
“E gidek”. Şu sokağa giden ağzına hiçbişey bulamamış, şu da varmışki,
şorda bi pinnik var. Oraya girmiş. Tavuklar gıdah gıdah ötünce sahabı yetişmiş. Buna eyice bi zopa çalmış, kuyruğunu gapıya
gıstırmış, lopudak kopmuş. Ondan sonra yol çıkmış dikli. “heleki
ölmedim, heleki ölmedim” diyerek. Öteki arkadaşı gelmiş. “noluyon
arkadaş” demiş. “Ben hiçbirşey bulamadım, sen guyruda vermişsin”
demiş. “N’olcak arkadaş sorma. Bi muhaykemeye düştüm, guyruğuda
muhaykeme harcı verdim de anca gurtuldumda gidiyom.
MASAL
Bir varımış bir yoğumuş. Allahın kulu çoğumuş. Hiç söylemesi yoğumuş.
Aynan gız varımış gızı suya yollamış. Pınara varmış. Pınara varıncık
destisi kırılmış, dolamamış geriyelmiş. Orda pınar dile gelmiş.
Demiş ki “gızım” demiş, “sen yedi sene methe başı bekliycen” demiş.
Gız ağlaya ağlaya anasına gelmiş. Bana böyle böyle dedi deyi. “anam
gaçak gızım buradan, gaçak gacak ölümsüz köye gacak” demiş. Ordan
getmişler, gide gide gide getmişler. Bi ussuz bi gonağa varmışlar.
“burada misavır olahda, sabahlayn gahakta gidek” orda yaymışlar.
Babası çımış, anası çıkmış, gız çıharhana gapı şarhıdah kitlenmiş.
Anası ağlamış içerde gız. Biyu bak gızım demiş gözlerde ne var
demiş, biyu bah. Gaç den göz varmış. Gözlere bakmışki, ağzı burnu
örimceklenmiş bi methe yatıyo. “ana burada ana methe burada”
çıkartamamışlar gızı her yer kitlenmiş. Bırakmışlar getmişler. Geri
köylerine gelmişler. Orda işte ona bakmış durmuş gız. Ne yediyse, ne
yaptıysa bakmış durmuş. Sonra bi yolcu geçiyormu, kervancı geçiyomuş.
Kervandan bi gız almış gelmiş. “ben demiş eccik şuraya yatıyımda sen
otur başında” demiş. O yatmışımış methe uyanmış. Kalkmış gızın
golundan tutmuş. “sen is misin, cismisin” deyi. O da demişki: “ben
yedi zenedur, senin başını bekliyom” demiş. “Ne isim ne cisim, yedi
senedur başını bekliyom” demiş. “Şordaki yatanıda kervandan aldım”
Kervan gızı demiş, cingit gızı demiş. Ordan ikisi işte garı goca
olmuşlar. Bunlar birgün şêre gidiyolarmış. “sana ne alak cingit gızı”
demiş. Halbuhi başını yede sene bekleyen oymuş. Sonra hiçbirşey
istemiyom demiş. “bi sabrım daşı al, bi subrum daşı al, bi de baş
pıçağı alırsan yeter bana” demiş. “Allah Allah neyniyon onları”
demiş. “Al demiş neyniyon., sen ağar almazsan öğün yalçın gaya,
arkan gara duman olsun geçeme demiş. Garıl almamış geliyomuş, yolu
yarılayıncık bahmışki gızın dediği gibi olmuş. Geri getmişte almış
onları. Gelmiş yolu açılmış,atmış öğüne “al” demiş. Öğüne atıncık
biyu sabrım daşına söylemiş daş çaydaş çatlamış gelmiş şu köşeye, bi
subrum daşına söylemiş o da aynı çatlamış. Galan böyle başına
gelenleri anadıyomuş., gişide dinerimiş. Hamen pıçağı garnına
sokacak zaman gişi elinden yapışmış, gapıyı yitmiş dur deyi
yapışmış. Galan öteki cingit gızını atın ardına bağlamışlar sürüyü
sürüyü götürmüşler. Ni yana götürmüşlerse. Onlarda mutlu yaşamışalar.